Kastamonu Mutlu Sonlu Masöz Melek

Kastamonu Mutlu Sonlu Masöz

“İyi de beni nereye götürüyorsun?” dedim, yine azca önceki kadar endişeli ama bunu iyice gizleyerek. Gene herhangi bir yanıt vermedi, fakat ufak bir kahkaha patlattı. Kapıyı açtı, beni içeri çekti ve ardımdan kapıyı ka‐ pattı. Panjurların Kastamonu Mutlu Sonlu Masöz  arasından sızan ışıkla sadece aydınlanan feci sıcak odanın içinde, sırtımı kapıya dayadı ve tutkuyla du‐ daklarımdan, çilek renkli ve çilek gibi kokan dudaklarının keyfina vardırarak öpmeye başladı. Ellerini kapıya dayamıştı ve o anda bedenimde dolanmaya süregelen “iyi saatte ol‐ sun”ların devinimlerine uygun hareket ederek onu okşarken, ellerim kol kaslarının gerginliğini hissediyordu. Sonrasında öpmeyi kesti, başımı ellerinin arasına aldı ve usulca, “yapalım mı?” diye sordu.

Kastamonu Mutlu Sonlu Masöz

Dudaklarımı ısırarak “hayır” diye yanıtladım, çünkü ansızın yüzlerce korku üşüşmüştü içime. Tanımlanamayan, soyut korkular. Kim bilir tatlılıkla anlatmak istediği şeyi anla‐ madığım için, yanaklarımı tutan elleri ile yaptığı baskıyı ar‐ tırdı ve beni aşağılara doğru, “Bilinmeyen”i kabaca göstere‐ cek şekilde itti. Artık tam gözlerimin önündeydi! Erkeklik kokuyordu ve yüzeyindeki damarlar, onunla hesaplaşma zo‐ runluluğumu özetleyen bir gücün dışavurumuydu sanki. Kalan son çilek tatlarını kaçırarak, kendinden emin bir şekilde du‐ daklarımın arasından içeriye girdi.

Sonra aniden beklenmedik bir şey daha oldu ve ağzımın içinde sıcak, keskin tatlı, yoğun ve miktarı bol bir sıvı bul‐ dum. Yeni keşfedilen bu şey karşısında irkilmiştim. Elleri ile başımı kavrayarak daha güçlü bir halde beni kendisine doğru çekti. Nefes nefese kalmıştı, zorlukla nefes alıyordu, öyle ki bir an için, nefesinin sıcaklığının bana kadar ulaşabi‐ leceğini sandım. Ne yapacağımı bilemediğimden o sıvıyı yuttum. Yutarken yemek borumdan öyle bir ses çıktı ki utandım. Ben hâlâ diz çökmüş dururken ellerinin aşağıya düşmüş olduğunü görmüş oldum. Başımdan tutup yukarıya kaldıracağını sanarak, gülümseyerek bekledim. Beklentimin aksine mayo‐ sunu yukarıya çekti, mayonun terden ıslanmış vücudunda çı‐ karttığı acaip sesi duydum. Kendi kendime ayağa kalktım ve gözlerinde beni rahatlatacak, kaygılarımı hafifletecek ve beni mutlu edecek bir şeyler görmeyi, bir şeyler duymayı umdum. “Bir şey içmek ister misin?” diye sordu.